Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İbnül-Arabi'ye göre, eğilip yere kapanarak yüz sürmekten ibaret olan secde, bu anlamda yüksekliğin, yüceliğin karşıtı olduğu için de sürekliliği gerektirir. Zira yükseklik ve yücelik, Allah Teâlâ dışındaki her bir yaratılmış için aslından çıkmaktır. Bu sebeple kula “secde et” denmekle, gerçekte “mevhüm yüksekliğini bırak ve aslına bakıp hakikatini öğrenerek eğil” denilir. Dolayısıyla kulun yüce Rabbi karşısındaki asli âcizliğinin ve düşüklüğünün farkına varma anlamında da secde sürekli olmalıdır. Bu yönüyle de secde, aşagıda bulunan halkın hükümdarını selâmlaması gibidir. Kısaca, Şeyhü”i-Ekber'e göre secde, kulun aslını/kökünü talep edip bilmesidir. Kulun secde etmek süretiyle aslını talep etmesi, gayb olan bizzat kendi ayn'ını aramasıdır.
Her şeyden önce Kur'ân'da ifade edildiği şekliyle namazı “ikâme” etme İbnü”l-Arabi'ye göre onu inşâ etme ve varlığını en tam, en mükemmel bir şekilde ortaya çıkartma anlamına gelir.183 Özellikle inşâ etme anlamından hareketle İbnü”l-Arabi sadece namazı değil, dini inşâ edenin kul oldugunu söyler. Allah'ın insanlar için koyduğu bu hükümlere itaat edip boyun eğen kimse, namazı ikâme etme örneğinde olduğu gibi dini ikâme etmiş, yani ona varlık vermiş, onu varlıkta tutmuş ve inşa etmiş olur. Bu durumda dine taallük eden hükümleri koyan Allah, dini ikâme edip inşâ eden ise insandır. Boyun eğmek insanın fiili olunca bu durumda din, insanın fiili olur.18* Dolayısıyla kul her bir ibâdetiyle aslında dini ayakta tutup inşa etmekte olup sadece namaz değil bütün ibâdetler dini inşâ etme sürecini ifade etmektedir.
Reklam
Teyemmüm zâhir itibarıyla toprak, kum, taş ya da kerpiç olsun yer/arz diye isimlendirilen temiz toprak ile ifâ edilir. İbnül-Arabi'ye göre toprak hariç yere nisbetle bütün bu zikredilenler şayet yerden bir şekilde ayrılmış (fâreka) ise o vakit bunlarla teyemmüm gerçekleşmez. Toprağın yerden ayrılmış olması ya da olmaması ise ona göre bir şeyi değiştirmez; şayet temizse toprakla her hâlükârda teyemmüm yapılır. Zira toprakla teyemmüm hakkında nas vardır. Zâhirdeki bu hükme mukabil, İbnü”lArabi bâtınen şu hükmü zikreder: Şayet insanoğlu, toprak olduğunu göz ardı ederse, (nazarı onun toprak olduğu gerçeğinden uzaklaşırsa) ((4reka), bu halden temizlenmesi için; taş, kum, kerpiç gibi yere nisbet edilen diğer şeylerle değil ancak toprakla teyemmüm etmesi gerekir. Çünkü oğulları olduğumuz kişi (Hz. Âdem) topraktan yaratıldığı gibi, toprak yoksunluk, ihtiyaç anlamına gelir ve onun bu nitelikleri de süreklidir. Bu noktada İbnü”l-Arabi birisi yoksullaştığı zaman Arapların, “Adamın eli toprak oldu.” demelerini hatırlatır. Diğer taraftan toprak dört unsur (toprak, su, ateş, hava) içerisinde en aşağıda olandır.89 Her hâlükârda İbnü”l-Arabi, insanın topraktan yaratılışından ve teyemmümün de toprak ile ifâ ediliyor oluşundan hareketle kulun Rabbi karşısındaki aciz, hakir, zelil, fakir ve yoksun oluşunu kısacası mutlak anlamda kul/köle oluşunu sürekli hatırlaması gereğini âdeta teyemmümün manevi boyutuyla aynileştirir.
İbnü”l-Arabi'ye göre, şer'i anlamda temizlik her şeyden önce tevhid ile alâkalıdır. Öyle ki; onun nazarında bu haliyle temizliğin konusunu, her şeyin Allah'a nisbet edilmesi anlamında tevhid oluşturur. Bu bakış açısından şer'i anlamda temizlik, şeriatı, hikemi siyaset gibi yaratılmışların kendi akıllarıyla ortaya koydugu bir hüküm olarak değil, bizzat Allah'ın yarattıkları hakkındaki hükmü olarak görmek süretiyle gerçekleşen ve her hâlükârda tevhidin kendisine eşlik ettiği manevi bir temizlik olarak yorumlanmaktadır. Kısacası, İbnü”l-Arabi'ye göre şeriat aklın değil, Allah'ın hükmüdür ve şerfatın temizliği de onun Bir ve Hak olan Allah'tan geldiğini görmektir.97 Açıktır ki bu yoruma göre temizlik, her şeyden önce tevhidle ve her bir şer'i ahkâmı doğrudan Allah'a nisbet etmekle ilişkilendirilerek kalbi/manevi/rühâni bir boyuta taşınmıştır.
İşte bu anlamda Beşeri fiillerde niyet İbnü”l-Arabi'ye göre bedene hayat veren ruh ve toprağa hayat veren yağmur suyu gibidir. Bu noktada İbnü'l-Arabi, “Ameller ancak niyetlere göredir. Kişiye de ancak niyet ettiği vardır...” hadisini zikreder.!* Bu sebeple, tıpkı yağmur suyuyla ölü toprak hayat bulup muhtelif çiçek, ağaç, meyve ve bitkiler
Öncelikle ifade etmekte fayda var ki, İbnü'l-Arabi”'ye göre Zât'ı itibarıyla “âlemlerden müstağni olan” (Âli İmrân 3/97) yüce Allah bizi kendisi için değil, bizzat bizim kendimiz için yaratmıştır. Yine amellerin sevâbı ve üstünlüğü bize dönsün diye kendisine kulluk etmemiz için yaratmıştır.12? Dolayısıyla gerek yaratma gerekse yaradılışın gayesi olan kulluk ile mükellef kılma söz konusu olduğunda her şeyden müstağni olan Allah (c.)'a dönen bir karşılık ve üstünlük değil, bize dönen bir karşılık vardır. Bu karşılık, daha sonra ibâdetlerden tek tek bahsederken göreceğimiz gibi sadece dünyada ya da ahirette yüce Allah'ın sonsuz kerem ve lütfundan hoş bir mükâfattan ibaret olmayıp doğrudan insanın inşâ sürecine katkıda bulunan, onun nefsinin kemâle erdirilmesine yönelik bir karşılık ve üstünlüktür.